26 Nisan 2024 Cuma
SAÇ VE TIRNAK HASTALIKLARI - Köşe Yazısı -11 Haziran 2024
İzmir Çiğli'de Cinayet
Çekirdekten Ağaca - Köşe Yazısı - 16 Mayıs 2024
Sağlıklı Bir Yazın Anahtarı - Köşe Yazısı - 09 Mayıs 2024
Son dakika ! İzmir'de polis ekibine silahlı saldırı: 2'si ağır 3 yaralı.
Müdür Yardımcısı Gözde Yoksul: Çocuklar Geleceğin Teminatı - 23 Nisan
Sağlıklı Bir Yazın Anahtarı – Köşe Yazısı
Güneşin cildimize olan etkileri üzerine giderek artan farkındalıkla birlikte, güneş koruyucu ürünlerin önemi de giderek artıyor. Özellikle yaz aylarında güneşin zararlı ışınlarından
korunmak, cilt sağlığımızı korumak için son derece önemlidir. Bu köşe yazısında güneş kremleriyle ilgili bilmeniz gerekenler, doğru kullanım teknikleri ve güneş korumasıyla ilgili
önemli ipuçlarını ele alacağım.
Güneş kremlerinin temel işlevi, cildi güneşin zararlı UV (ultraviyole) ışınlarından korumaktır. Güneş ışınları, özellikle UVA ve UVB olarak adlandırılan iki tür UV ışını, ciltte ciddi hasarlara yol
açabilir. UVA ışınları cildin yaşlanmasına ve kırışıklıklara yol açarken, UVB ışınları cilt kanseri riskini artırabilir. Güneş kremi düzenli olarak kullanılarak, cilt bu zararlı ışınlardan korunur ve
cilt kanseri riski azaltılır.
Doğru güneş kremi seçimi, etkili bir güneş koruması sağlamanın ilk adımıdır. Bir güneş kremi seçerken dikkate almanız gereken birkaç önemli faktör vardır:
Geniş Spektrum Koruma: iyi bir güneş kremi, hem UVA hem de UVB ışınlarına karşı koruma sağlar. Ambalajda “geniş spektrum koruma” ibaresinin bulunması önemlidir.
SPF (Güneş Koruma Faktörü) Değeri: SPF, bir güneş kremi tarafından sağlanan UVB koruma seviyesini gösterir. Yüksek SPF değeri, daha uzun süre güneşe maruz kalmadan korunmanızı
sağlar. Ancak, SPF’nin sadece UVB koruma seviyesini ölçtüğünü unutmamak önemlidir.
Cilt Tipinize Uygunluk: Cilt tipinize uygun bir güneş kremi seçmek önemlidir. Yağlı cilde sahipseniz, yağsız veya hafif formüllü bir ürün tercih etmek daha uygun olabilir. Kuru ciltler
için ise nemlendirici özelliklere sahip kremler daha ideal olabilir. Dilerseniz size en yakın sağlık danışmanınız eczacınızdan bu konuda destek alabilirsiniz.
Su ve Ter Dayanıklılığı: Özellikle su sporları yaparken veya terlediğinizde, su ve ter dayanıklı bir güneş kremi tercih etmek önemlidir. Bu tür kremler, suya veya terlemeye dayanıklı oldukları için güneş korumasını uzun süre boyunca sağlar. Bir çok firma artık bu konu ile ilgili
güzel ürünlere sahip.
Güneş kremlerinin doğru kullanımı, etkili bir koruma sağlamanın anahtarıdır. işte doğru güneş kremi kullanımı için bazı ipuçları:
Önceden Uygulama: Güneşe çıkmadan en az 15-20 dakika önce güneş kremi uygulamak önemlidir. Bu, cildinize iyice emilmesine ve etkili bir koruma sağlamasına yardımcı olur.
Yeterli Miktar: Güneş kreminden yeterli miktarda kullanmak önemlidir. Bir yetişkinin vücudunu korumak için yaklaşık 30 ml (bir yemek kaşığı) güneş kremi gerekebilir. iki parmak
kuralı dediğimiz yöntem bu konuda dünya tarafından kabul gören bir yöntemdir.
Tekrarlayan Uygulama: Güneş kremi, terleme, yüzme veya havluyla kurulanma gibi durumlarda etkisini kaybedebilir. Bu nedenle, yaklaşık her iki saatte bir veya su temasından
sonra yeniden uygulamak önemlidir.
Yüz ve Boyun Bölgesine Dikkat: Güneşin en çok etkilediği bölgelerden biri yüz ve boyun bölgesidir. Bu bölgelere özellikle dikkat ederek, güneş kremini cilde eşit şekilde uygulamak
önemlidir.
Güneş Kremleriyle Sağlıklı ve Güvenli Bir Yaz
Güneş kremleri, yaz aylarında dışarıda vakit geçirirken cildimizi korumanın önemli bir parçasıdır. Doğru güneş kremi seçimi ve düzenli olarak kullanımı, cildimizi güneşin zararlı etkilerinden koruyarak cilt kanseri riskini azaltabilir ve cildin yaşlanmasını önleyebilir.
Unutmayın, güneş kremini düzenli olarak ve doğru şekilde kullanarak sağlıklı ve güvenli bir yaz geçirebilirsiniz.
Sağlıcakla kalın…
Eczacı Gülsüm YAĞCI GİTMİŞ
İLETİŞİM: gulsumyagci@gmail.com
Son yıllarda küresel ölçekte hızla yayılan bir tehlike, sağlığımızı tehdit eden görünmez düşmanlar arasında yer almaktadır. Sahte ilaçlar, hayatımızdaki bu sessiz tehlike, sağlık sistemimizi ve bireysel sağlığımızı ciddi bir şekilde etkileyebilir. Bu yazıda, eczacının gözünden sahte ilaçların tehlikelerini ve bu konuda dikkat edilmesi gereken noktaları ele alacağım.
Her yıl dünya genelinde milyonlarca insan, sahte ilaçlar nedeniyle sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalıyor. Sahte ilaçlar, orijinal ilaçlarla aynı gibi görünse de içerikleri genellikle belirsiz ve kontrolsüz koşullarda üretilmektedir. Bu durum, içerdikleri etken maddelerin yanlış dozlarda veya hiç bulunmaması gibi riskleri beraberinde getirir.
Sahte ilaçlar genellikle internet üzerinden satılmakta ve tüketiciye ulaştırılmaktadır. Bu noktada, güvenilir kaynaklardan ilaç temini yapmanın önemi büyük. Sağlık sorunlarına çözüm ararken, tanımadığınız veya güvenilirliği şüpheli internet sitelerinden alışveriş yapmak, sağlığınızı riske atmak anlamına gelebilir. Yine bazı insanların hayati öneme sahip ilaçları yasal olmayan şekilde elden hastalara ulaştırmaları günümüzde bilinen bir yöntem. Hastaların da bu noktada bilinçli davranıp yasal yollarla devletin kontrolüyle ulaşmayan ilaçların yasal olmayan hiçbir yolla kendisine güvenle ve doğru ürün ulaşmayacağından emin olmalıdır. Bu şekilde kendisini maddi ve manevi suistimal edilmesine izin vermemelidir.
Sahte ilaçların en yaygın tehlikelerinden biri, etken maddenin eksik veya yanlış dozda olmasıdır. Bu durum, tedavinin etkisiz olmasına yol açabilir veya ilacın beklenenden daha fazla yan etki göstermesine neden olabilir. Ayrıca, sahte ilaçlar içerdikleri maddelerin hijyenik olmayan koşullarda üretilmesi nedeniyle ciddi enfeksiyon riskleri de taşıyabilir.
Eczacılar olarak, bu tehlikeli durumun farkındayız ve bu konuda toplumu bilinçlendirmek, doğru bilgileri paylaşmak bizim öncelikli görevimizdir. İlk olarak, ilaç alırken güvenilir kaynakları tercih etmek hayati bir öneme sahiptir. Resmi eczaneler, doktor reçetesiyle satış yapan yerler, bu konuda güvenilirliği kanıtlanmış yerlerdir. İnternet üzerinden ilaç alımında dikkatli olunmalı, lisanslı eczaneler tercih edilmelidir.
Sahte ilaçlarla mücadelede bir diğer önemli adım ise ambalaj ve etiket kontrolüdür. Orijinal ilaçlar genellikle belirli bir standarda uygun olarak üretilir ve bu standartlara uygun ambalaj ve etiketleme yapılır. Sahte ilaçların ambalajları genellikle düşük kalitede ve hatalı bir şekilde üretilir. Bu nedenle, bir ilacın ambalajındaki her türlü anormalliği fark etmek, sahte ilaçları ayırt etmede önemli bir adımdır.
Ayrıca, eczacılar olarak tüketicilere, ilaç alırken reçetesiz satılan ilaçların da bilinçli bir şekilde kullanılması gerektiği konusunda bilgi vermekteyiz. Doz aşımı veya yanlış kullanım, ilacın etkisiz olmasına veya beklenmeyen yan etkilerin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Sahte ilaçlarla mücadelede toplum olarak birlikte hareket etmek, sağlık sistemimizi korumak adına önemlidir. Hükümetin ilaç takip sistemlerini desteklemesi, denetimleri sıklaştırması ve sahte ilaç üretimine yönelik ciddi cezalar uygulaması, bu konuda atılacak adımlar arasında yer almalıdır.
Sonuç olarak, sahte ilaçlar ciddi bir tehdit oluşturmakta ve bu konuda her bireyin dikkatli olması gerekmektedir. Sağlığımızı riske atmamak adına, ilaç alımlarımızı güvenilir kaynaklardan yapmalı, ambalaj ve etiket kontrolü yapmalı ve reçetesiz ilaçları bilinçli bir şekilde kullanmalıyız. Eczacılar olarak bizler, toplumu bu konuda bilinçlendirmek ve sağlıklı yaşamı desteklemek için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Unutmayalım ki sağlıklı toplumlar, bilinçli bireylerle oluşur. Sağlıklı günler dilerim.
Köşe Yazısı: ECZ. Gülsüm Yağcı GİTMİŞ
Geçen yıl şubat ayında ülkemizi derinden etkileyen deprem hala acısı çok taze … Ülkemiz deprem bölgesinde olduğu için özellikle bu konuda bende sağlık açısından değerlendirmek, birkaç noktayı sizlerle paylaşmak istedim.
Depremler, sadece yapıları yıkmakla kalmaz, aynı zamanda insan sağlığı üzerinde de ciddi etkilere sahip olabilir. Depremlerin neden olduğu sağlık sorunları, genellikle afetin ilk günlerinde acil tıbbi müdahale gerektiren yaralanmalardan başlar, ancak uzun vadede de etkilerini gösterebilir. Bu yazıda, depremlerin sağlık üzerindeki geniş kapsamlı etkilerini derinlemesine inceleyeceğiz ve acil durumun hemen ardından ortaya çıkan sorunlardan uzun vadeli sonuçlara kadar geniş bir yelpazede ele alacağız.
Resim.1.şubat 2023 depreminde eczacıların kendi imkanlarıyla kurdukları çadır eczane tabelası.
Depremler, genellikle hemen sonrasında ciddi sağlık sorunlarına neden olur. Yıkılan binalar altında kalanlar, düşen nesnelerin neden olduğu yaralanmalar ve çeşitli travmalar gibi acil tıbbi müdahale gerektiren durumlarla karşılaşılabilir. Bu tür acil tıbbi müdahaleler, depremin ilk saatlerinde hayat kurtarıcı olabilir.
Deprem sonrası hemen sağlık hizmetlerine erişim, depremin ciddiyetine ve etkilenen bölgenin altyapısına bağlı olarak büyük ölçüde değişir. Bazen, sağlık hizmetlerinin erişimi ciddi şekilde kısıtlanabilir ve yaralılar için yeterli tıbbi bakım sağlanamayabilir. Bu durum, sağlık sistemlerinin ve acil durum müdahale ekiplerinin kapasitesini aşabilir.
Ayrıca, depremler sıklıkla temiz su kaynaklarının kirlenmesine, sanitasyon sistemlerinin zarar görmesine ve hijyen koşullarının kötüleşmesine neden olur. Bu durum, su kaynaklı hastalıkların yayılmasına ve enfeksiyon riskinin artmasına yol açabilir. Özellikle yaralılar için enfeksiyon riski yüksektir ve uygun tıbbi bakım sağlanmadığında ciddi sonuçlar doğurabilir.
Depremler, sadece fiziksel sağlık üzerinde değil, aynı zamanda ruhsal sağlık üzerinde de derin izler bırakabilir. Depremler sırasında yaşanan korku, endişe ve travmatik deneyimler, birçok insanın psikolojik sağlığını etkileyebilir. Bu durum, deprem sonrası post-travmatik stres bozukluğu (PTSD), depresyon, anksiyete ve diğer ruhsal sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına yol açabilir.
Depremlerin psikolojik etkileri, genellikle acil durumdan sonra ortaya çıkar ve uzun vadeli olabilir. Topluluklar, kayıplarla başa çıkmaya çalışırken, sıklıkla travma sonrası stres bozukluğu gibi durumlarla karşı karşıya kalabilirler. Bu durum, toplumun genel sağlığı ve refahı üzerinde ciddi etkilere sahip olabilir ve uzun vadeli psikolojik destek ve tedavi gerektirebilir.
Depremin sağlık üzerindeki uzun vadeli etkileri, genellikle deprem sonrası dönemde ortaya çıkar. Deprem sonrası sağlık sorunlarının ve ruhsal sağlık sorunlarının iyileşmesi zaman alabilir ve toplum üzerinde kalıcı etkilere neden olabilir. Özellikle depremden en çok etkilenen gruplar arasında çocuklar, yaşlılar, hamile kadınlar ve kronik sağlık sorunları olanlar bulunmaktadır. Bu gruplar, depremin sağlık açısından en savunmasız olan kesimleridir ve uzun vadeli destek ve bakım gereksinimleri olabilir.
Depremin sağlık hizmetlerine olan etkisi, toplumun genel sağlık durumunu da etkileyebilir. Deprem sonrası sağlık hizmetlerinin yeniden yapılandırılması ve güçlendirilmesi, toplumun genel sağlık durumunu iyileştirmek için önemlidir. Ayrıca, deprem sonrası sağlık hizmetlerinin sürdürülebilirliği ve acil durum hazırlıklarının güçlendirilmesi, gelecekteki felaketlerde daha etkili bir şekilde tepki verilmesine yardımcı olabilir.
Depremin sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmanın en etkili yollarından biri, önleyici önlemler almak ve felaket hazırlığı yapmaktır. Deprem riski taşıyan bölgelerde güvenli yapı standartlarının uygulanması, binaların depreme dayanıklı hale getirilmesi ve acil durum planlarının oluşturulması hayati öneme sahiptir. Ayrıca, toplumda deprem bilinci ve hazırlığı konusunda eğitim ve farkındalık çalışmaları yapılmalıdır.
Sağlık sistemlerinin depreme hazırlıklı olması ve deprem sonrası müdahale kapasitelerinin güçlendirilmesi, depremin sağlık üzerindeki etkilerini azaltabilir ve toplumun sağlık açısından daha dirençli olmasını sağlayabilir.
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse;
Depremler, sağlık üzerinde ciddi ve geniş kapsamlı etkilere sahip olabilir. Acil durumdan uzun vadeli etkilere kadar, depremlerin sağlık üzerindeki etkileri derinlemesine incelenmelidir. Önleyici önlemler almak, felaket hazırlığı yapmak ve toplumu eğitmek, depremin sağlık üzerindeki etkilerini azaltmanın ve toplumun daha sağlıklı ve daha dirençli hale gelmesini sağlamanın anahtarlarıdır.
Köşe Yazısı: ECZ. Gülsüm Yağcı GİTMİŞ
Günlerin kısalması, havanın soğuması ve doğanın uykuya çekilmesiyle birlikte, kış mevsimi beraberinde birçok insan üzerinde etkiler bırakır. Soğuk hava, karanlık günler ve azalan gün ışığı, birçok kişide enerji düşüklüğü, motivasyon kaybı ve genel bir yorgunluk hissi yaratır. Bu durum, yaygın olarak bilinen bir sorun olan “kış yorgunluğu” olarak adlandırılmaktadır.
Kış yorgunluğu, genellikle sonbaharın sonlarından başlayarak ilkbaharın ortalarına kadar devam eden bir durumdur. Bu mevsimsel değişikliklerin etkisiyle birlikte, birçok insan günlük aktivitelerine karşı isteksizlik hisseder ve enerji seviyelerinde belirgin bir düşüş yaşar. Peki, kış yorgunluğu nedir ve bu durumla başa çıkmanın yolları nelerdir?
Kış aylarında gün ışığının azalması, melatonin hormonu üretimini arttırarak uykuya eğilimi tetikleyebilir. Bu durum, insanların gün içinde daha fazla uyuma eğiliminde olmalarına neden olur. Ayrıca, düşen serotonin seviyeleri de depresyon ve düşük enerji seviyelerine yol açabilir. Kış yorgunluğu, bu fizyolojik değişikliklerin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir durumdur ve birçok kişiyi etkiler.
Bu mevsimsel yorgunluğun en yaygın belirtileri arasında genel bir halsizlik hissi, motivasyon kaybı, kilo alımı, odaklanma güçlüğü ve huzursuz bir uyku yer alır. Özellikle kış aylarında bu belirtilerle başa çıkmak, yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilir. Ancak, kış yorgunluğuyla başa çıkmanın yolları bulunmaktadır.
Öncelikle, düzenli egzersiz yapmak kış yorgunluğunu hafifletmede önemli bir rol oynayabilir. Egzersiz, serotonin ve endorfin gibi mutluluk hormonlarının salgılanmasını artırarak ruh halini iyileştirir ve enerji seviyelerini yükseltir. Ayrıca, gün ışığına maruz kalmak da melatonin üretimini dengeleyerek uyku düzenini düzenleyebilir. Beslenme alışkanlıklarını gözden geçirmek de kış yorgunluğunu azaltmada etkili olabilir. Vitamin ve mineral açısından zengin bir diyet, bağışıklık sistemini güçlendirir ve enerji seviyelerini destekler. Omega-3 yağ asitleri içeren balık, ceviz gibi besinler de zihinsel sağlığı olumlu yönde etkileyebilir.
Ayrıca, kış aylarında sosyal etkileşimleri artırmak da kış yorgunluğunu hafifletebilir. Arkadaşlarla yapılan aktiviteler, aile ile geçirilen zaman ve toplumla bir araya gelmek, ruhsal sağlığı güçlendirebilir. Kışın içine kapanmak yerine, sosyal bağlantıları artırmak önemlidir. Uykuya dikkat etmek de kış yorgunluğuyla başa çıkmanın önemli bir yönüdür. Düzenli bir uyku programı oluşturmak, kaliteli ve yeterli uyku almak, enerji seviyelerini artırabilir.
Ayrıca, uyku öncesi elektronik cihazları kullanmaktan kaçınmak ve uyku ortamını sakinleştirici hale getirmek de uykuya geçişi kolaylaştırabilir. Kış yorgunluğunu atlatmak için kendimiz için basit etkili birkaç adımı sıralamak istersek;
1. Dengeli Beslenme: Mevsim sebzeleri ve meyveleri tüketmek, bağışıklık sistemimizi güçlendirebilir. C vitamini, demir, ve diğer vitamin ve mineraller açısından zengin gıdalar, vücudumuzun ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlamak adına önemlidir.
2. Düzenli Egzersiz: Soğuk hava sizi içeri kapatmaya yönlendirebilir, ancak düzenli egzersiz yapmak, enerji seviyelerinizi artırabilir. Egzersiz, endorfin salgılayarak ruh halinizi iyileştirir ve kış yorgunluğuyla mücadelede yardımcı olabilir.
3. İyi Bir Uyku Düzeni: Uyku düzenine özen göstermek, kış yorgunluğunu azaltmanın önemli bir yoludur. Aynı saatte yatmak ve uyanmak, biyolojik saatin düzenli çalışmasına katkıda bulunarak gün içinde daha enerjik olmanıza yardımcı olabilir.
4. Güneş Işığını Değerlendirme: Kış aylarında güneş ışığından mahrum kalmamaya özen göstermek önemlidir. Mümkünse gün içinde kısa yürüyüşlere çıkarak güneş ışığından faydalanmak, melatonin seviyelerini düzenleyerek enerji seviyelerini artırabilir.
Kış yorgunluğuyla başa çıkarken, kendinize nazik olun ve bedeninizin ihtiyaçlarına dikkat edin. Bu mevsimsel zorlukları aşmak için sağlıklı alışkanlıklar edinmek önemlidir. Dahası, kış yorgunluğu sadece fiziksel değil, duygusal bir durumu da içerebilir. Meditasyon ve derin nefes almak gibi rahatlatıcı aktivitelerle içsel dengeyi korumak, stresle başa çıkmak için önemlidir. Sonuç olarak, kış yorgunluğu zorlayıcı olabilir, ancak doğru adımlar atarak bu mevsimsel meydan okumayı aşabiliriz.
Sağlıklı ve enerjik bir kış geçirmeniz dileğiyle.
Köşe Yazısı: Gülsüm Yağcı GİTMİŞ
Tıbbi Çaylar… Bitkilerin çeşitli kısımlarından ve bu kısımlardan elde edilen maddelerin dahili veya harici olarak hastalık tedavisinde kullanılmasına yarayan bitkilere tıbbi bitki denmektedir. Bu bitkiler günümüzde hastalık tedavileri dışında fitoterapi, eczacılık, gıda, baharat, kozmetik, boya, ziraat gibi birçok alanda da kullanılmaktadır.
Tıbbi bitkiler bilenen eski ve en basit ilaç şeklidir. Tıbbi çay olarak kullanılan bitki veya bitkisel ürünler belirli kalite standartları taşımalıdır. Kullanılan bitkisel materyallerin doğru bitki olup olmadığından emin olunmalı, doğru zamanda toplanmış, kurutma ve saklanma şartları istenen şekilde gerçekleştirilmiş olmalıdır. Bu nedenle güvenilir kaynak ve firmalardan temin tıbbi bitkilerin ve çayların kullanılması sağlığı koruyucu, tedavi edici veya tedaviye yardımcı
etkinliği açısından son derece önemlidir. Ülkemiz bitkisel flora açısından çok zengindir. Ülkemizde tıbbi aromatik bitkiler en çok; Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu, Marmara ve Doğu Karadeniz bölgelerinde toplanmaktadır. Ülkemiz zengin bitki çeşitliliğine sahip olmasına rağmen, tıbbi aromatik bitki ihracatı konusunda henüz yeterli düzeye gelebilmiş değildir. İhracatı yapılan bitkilerin başında anason, defne, haşhaş ve kekik gelmektedir.
Tıbbi Bitkisel Çayların saklanması için uygun koşulların sağlanması da oldukça önemlidir. Tıbbi bitkisel çayların hazırlamak için kullanılan bütün veya parçalanmış droglar sıkı kapalı kaplarda, oda sıcaklığında nem içermeyen yerlerde, güneş ısınlarından korunarak, tercihen karanlık yerlerde saklanmalıdırlar. Açıkta satılan ve saklanmış droglar kullanılmamalıdır. Bir çok yerde alışılagelmiş açıkta satılan, denetimi yapılmayan ürünler tercih edilmemelidir.
Çünkü açıkta saklama etken maddelerin kaybolmasına sebep olmaktadır. Uygun olmayan isleme ve saklama koşullarında bitkilerde etkili maddenin etkisiz hale dönüşümü olabilir.
Saklandığı ortamdaki nem ve sıcaklığın yanı sıra saklama süresi de bitkinin etkinliğinde önemlidir. Tıbbi çayların sterilizasyonu ise gama ışınlar ile yapılmalıdır.
Tıbbi bitkisel çaylarda kullanılan droglar genellikle hafif etkili olduğu için doz asımına pek rastlanmaz ancak her bitki için önerilen miktarda kullanmaya dikkat edilmelidir. Çay için kullanılan bitkinin taşıdığı kısımlar ve içerdiği maddeler dikkate alınarak, uygun çay hazırlama yöntemi göz önünde tutulmalıdır.
Çay hazırlanacak demlik ve fincanların porselen veya cam olması, özellikle kaliteli olması önemlidir. Bunlarla daha kaliteli bir demlenme işlemi yapılabilir.
Tıbbi olarak etki eden çayları nasıl demlemeliyiz ? Bir bakalım;
Çay hazırlanmasında kullanılacak su kullanmadan hemen önce kaynatılmalı ve özellik
açısından da yumuşak kalite (sertlik derecesi 1-4 arası) su olmalıdır. Özellikle uçucu yağ taşıyan drogları içeren (Tıbbi Nane, Melisa, Adaçayı, Dağçayı, Ihlamur, Papatya, Lavanta,
Anason, Kimyon gibi) çaylar hazırlanırken kaynatılmış su çok kısa süre bekledikten sonra demlenmeli, uçucu bileşenlerin demlenme sırasında azalmaması için ağzının kapalı olması, hazırlandıktan hemen sonra içilmesi önemlidir.
Tıbbi Çaylar, demlendikten sonra soğumadan ılık ılık ve yudum yudum içmeye özen göstermelidir. Hazırlanan Çay asla diğer güne bırakılmamalıdır aksi halde çayın tadı ve etkisi değiĢir. Tadı hoşa gitmeyen bir çaysa (seker hastası veya hipoglisemi durumu yoksa) seker veya bal ile tatlandırılabilir. Suni tatlandırıcı tıbbi çaylarda kullanılmamalıdır. Çünkü çayın içindeki bitkisel drogla etkileşime girebilir. Bütün veya parçalanmış droglardan oluşan Tıbbi Bitkisel çay karışımı formülde yazılan miktara göre, 1 tatlı kasığı (yaklaşık 1-2 gram) veya 1 yemek kaşığı (3-5 gram) homojen karıştırılarak fincana alınır, üzerine 150-200 ml kaynar su eklenir ağzı kapatılarak 5-10 dakika beklenir ve süzülerek kullanılır. Instant veya granüle çaylar; 1-2 çay kaşığı 1 fincan (150-200 ml) sıcak suya eklenip eritilir. Poşet çaylar; bir poşet 1 fincan sıcak-kaynar su içerisine daldırılır ve fincanın ağzı kapatılarak 5-10 dakika beklendikten sonra, afiyetle içilir.
Tıbbi çaylar özellikle çoklu ilaç kullanımı olan hastalarda doktorun bilgisi dahilinde kullanılmalıdır.
Bazı hastalık tedavilerinde kullanılan bitkilerden şöyle bahsedebilirim ;
Hazımsızlıkta, Anason, dereotu, havlıcan, kakule, kimyon, papatya, rezene, yenibahar, zencefil
Hemoroitte, Civanperçemi, kuşburnu, mazı, sultan otu, zencefil Kabızlık Keten tohumu, rezene, sinameki
Karaciğer Hastalığı, Enginar, hindiba, kurtpençesi, zerdeçal Menopoz Adaçayı, anason, civanperçemi, karanfil, papatya, tarçın
Mide Ağrısı ve Bulantısı, Eğir kökü, nane, zencefil
Prostatta, ısırgan otu kökü, yeşil çay, zerdeçal
Soğuk Algınlığı, Üşütme ve Öksürük, Ardıç, ebegümeci, ekinezya, ıhlamur, karanfil, meyankökü, nane, okaliptüs, papatya, zencefil
Stres, Depresyon ve Endişe, Anason, kantaron, lavanta, melisa, papatya, rezene, Şerbetçi otu
Uyku Bozukluğu, Anason, çuha çiçeği, kedi otu, melisa, papatya, rezene, Şerbetçi otu
Yorgunluk, Ada çayı, biberiye, meyan kökü, kakule, kekik, kuşburnu, zencefil
Yüksek şeker, Kudret narı, mahlep, mersin, tarçın şifa olsun…
Köşe Yazısı: ECZ. Gülsüm YAĞCI GİTMİŞ
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.