11 Haziran 2024 Salı
SAÇ VE TIRNAK HASTALIKLARI - Köşe Yazısı -11 Haziran 2024
İzmir Çiğli'de Cinayet
Çekirdekten Ağaca - Köşe Yazısı - 16 Mayıs 2024
Sağlıklı Bir Yazın Anahtarı - Köşe Yazısı - 09 Mayıs 2024
Son dakika ! İzmir'de polis ekibine silahlı saldırı: 2'si ağır 3 yaralı.
Müdür Yardımcısı Gözde Yoksul: Çocuklar Geleceğin Teminatı - 23 Nisan
Saçlarımız saç derimizi güneşten korurken tırnaklarımız da parmaklarınızın uçlarını yaralanmalara karşı koruyarak destek sağlamaktadır. Saç ve tırnak hastalıkları genetik sorunlardan ya da hormonlar, türlü hastalıklar ve zayıf beslenme gibi çeşitli faktörlerden kaynaklanabilir.
Cildimiz gibi tırnaklarımız da genel sağlık durumumuzu yansıtır. Tırnaklarda görülen renk değişikliği veya kalınlaşma gibi değişiklikler, karaciğer, kalp, akciğer ve böbrek hastalıklarının ya da anemi gibi sağlık sorunlarının bir işareti olabilir. Tırnak hastalıkları bunun yanında mantar veya bakteriyel enfeksiyonlardan kaynaklanabilir ya da kötü tırnak bakımından kaynaklanan çatlakları içerebilir.
Saç hastalıkları saçkıran, saç dökülmesi, seboreik dermatit, enfeksiyonlar ya da kepek gibi çok sayıda çeşitli rahatsızlıkları kapsamaktadır. Çeşitli faktörler bu hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilir. Genetik faktörler, hormonlar, sağlıksız beslenme ya da bazı ilaçların kullanımı saç hastalıklarına neden olabilmektedir. Bu nedenle uygulanacak tedavi yöntemi diyet veya şampuandaki ufak değişikliklerden reçeteli ilaçlara, enjeksiyonlara ya da saç ekimine kadar değişiklik gösterecektir. Doktor kan sayımı, tiroid taraması yaparak ya da saç örneklerini inceleyerek saç hastalığını teşhis eder.
Mantar tırnak hastalıkları arasında en sık karşılaşılan sağlık sorunlarındandır. Bunun başlıca nedeni tırnakların dış faktörlere oldukça açık olmasıdır. Sıkı ayakkabılar, kötü duruş, yanlış tırnak törpüsü teknikleri, kötü hijyen, genetik faktörler ya da türlü alerjenler tırnak problemlerine neden olabilir. Kıvrık tırnak gibi küçük sorunlar enfeksiyonlara yol açtıklarında daha büyük sorunlara neden olabilmektedir. Bu nedenle kişi tırnaklarının renginde, şeklinde, dokusunda ya da hassasiyetinde bir değişiklik fark ederse vakit kaybetmeden doktora başvurmalıdır. Tırnak hastalıklarının tedavisi merhem kullanımından cerrahi işlemlere kadar değişiklik göstermektedir.
Saçkıran tam anlamıyla saç dökülmesi demektir. Saçkırana sahip bir kişi yama görünümlü şekilde saçlarını kaybeder. Saç dökülmesi yıllarca sürebilir. Bazı durumlarda hastanın saçı zaman içinde normale dönmektedir. Ancak yeni çıkan saçlar kişinin mevcut saçlarından daha beyaz ve daha ince olabilir. Yaygın bir kayıp yaşandığı durumlarda saçın yeniden çıkma ihtimali çok yüksek değildir.
Kepek en yaygın görülen saç hastalıklarından biridir. Kafa derisinden düşen küçük ölü beyaz deri pullarıyla kolayca tanımlanabilir. Kepek herhangi bir semptoma neden olmayabilir ya da kafa derisinde kaşınma görülebilir. Kepek ciddi bir sağlık sorunu olmasa da birçok insan için utanç verici ve tedavisi zor olabilmektedir.
Kepek tipik olarak erken yetişkinlikte başlamakta ve orta yaşlarda da devam etmektedir. Erkeklerde kepek görülme olasılığı daha fazladır bu nedenle erkeklik hormonlarının kepek görülme ihtimalinde artışa neden olduğu düşünülmektedir.
Bitlenme kişi için oldukça rahatsız edici olabilmektedir. Kişi bitlendiğinden şüphelendiğinde ince dişli bir tarak ve parlak bir ışık yardımıyla bu durumu genellikle evinde teşhis edebilir.
Bitlerden ve sirkelerden kurtulmak için şampuan gibi çeşitli ürünler bulunmaktadır. Bu ürünleri kullanırken dermotologların tavsiyelerine uyulması oldukça önemlidir.
Tırnaklarımızın birçok önemli rolü vardır. Parmaklarımızdaki dokuları korur ve destekler. Doktor bireyin tırnaklarına bakarak kalp hastalığı veya diyabet gibi çeşitli rahatsızlıklardan şüphelenebilir.
Tırnak hastalıklarının yaklaşık yarısı tırnak mantarıdır. Tırnak mantarları tırnaklarda renk değişikliğine ve anormal büyümeye neden olabilir. Ayak parmaklarının ayakkabının içinde ılık, nemli, ağırlık taşıyan bir ortamda bulunması nedeniyle mantar enfeksiyonları ayak tırnaklarında daha sık görülmektedir. Tırnak mantarı ilaç tedavisi ile ya da ayak tırnağının bir kısmının çıkarılarak tırnağın daha sağlıklı bir şekilde geri gelmesini amaçlayan cerrahi operasyonlarla tedavi edilebilmektedir.
Köşe Yazısı: UZM. DR. İlker EMİRCAN
Ayrancılar Özel Medifema Hastanesi Dahiliye Uzmanı
Vejetaryen beslenme bilinenin aksine insanlık tarihi boyunca doğal beslenme biçimi olarak nitelendirilmiştir. Veganlık, zenmakrobiyotik, fruvitarianlar ve früitistler, lakto vejetaryen, ova vejeteryan, ravistler gibi birbirinden farklı dinamiklere sahip çok sayıda vejetaryen beslenme modeli olsa en bilinen haliyle vejetaryen beslenme bitkisel kaynaklı besinleri tercih eden bir beslenme tarzı olarak açıklanmaktadır. Vejetaryen beslenmede bitkisel kökenli gıdaların tercih edilmesinin yanı sıra, hayvansal gıdaların kısmi tüketimi de söz konusudur. Genellikle et ürünlerinin hiç tüketilmediği vejetaryen beslenmede, süt ve sütten yapılan diğer ürünlerin tüketimi gözlenebilir.
Vejetaryen beslenme ile özellikle kalp damar hastalıklarının risk grubunda olmama yönünde adım atılmış olur. Çünkü bu beslenme tipiyle özellikle yağlı gıdaların tüketimi azalmaktadır ve hayvansal yağ da tüketilmediğinden et tüketenlere nazaran %30 daha az kalp damar hastalıklarına yakalanma olasılığı taşır.
Aynı durum kan basıncı ve hipertansiyon hastalıklarına yakalanma üzerinde de geçerlidir. Çünkü karma beslenme alışkanlığı dengeli yapılmadığı takdirde kolesterol, doymuş yağ ve toplam yağ bakımından zengin olacağı için bu hastalıkların görülmesi mümkündür.
Aynı zamanda et ve türevleri tüketilmediğinden bu açığı farklı gıdalarla kapatan vejetaryen beslenme modeli, faydalı tahıl ürünlerini tercih ettiğinden dolayı vücuda kanseri önleyici ve koruyucu antioksidanların alımını içerir. Bu vesileyle de kanser hastalıklarına karşı korunma sağlanmış olur.
Et ve türevlerinin çok fazla tüketilmesi vücuda yüksek oranda protein alımı anlamına geldiğinden dolayı, bu durum vücuttaki kalsiyum dengesini bozabilir. Çünkü protein ve kalsiyum zıt oranda artan veya azalan iki değerdir ve dengede tutulmaları gerekmektedir. Dolayısıyla vejetaryen beslenme modelini tercih eden birinin kemik erimesi yani Osteoporoz hastalığına yakalanma ihtimali daha düşüktür. Posa yönünden zengin gıdalar içeren vejetaryen beslenme, bu yönüyle diyabet yani şeker hastalığı konusunda da faydalar sağlamaktadır.
Vejetaryen beslenme birçok olumlu yön taşısa da bireyin daima sağlıklı bir model takip ettiğini göstermemektedir. Besin çeşitliliğinin dengeli olmadığı ve vücudun ihtiyacı olan enerji ve besin değerleri karşılanmadığı zaman çeşitli problemlerin meydana gelmesi kaçınılmazdır. Vejetaryen beslenme modeliyle hayatını sürdüren bireylerde bu sıklıkla görülür ve başta kansızlık hastalığı ile kendini gösterir.
Kalsiyum alımında da zorlanma yaşanabileceği için özellikle büyüme çağında vejetaryen beslenme modelini takip eden bireyler kemik gücü bakımından zayıf olabilirler. Aynı zamanda B12 vitamini eksikliğinden kaynaklı sinir sistemi ve kalp damar hastalıklarına da yakalanma ihtimali doğar. Yani vejetaryen beslenme modelinin faydalı yanları kişi ancak vücudunun ihtiyacı olan besin değerlerini alternatif gıdalarca telafi ettiği durumlarda sağlığına olumlu anlamda etki gösterecektir.
Öncelikle yalnızca vejetaryen beslenmede değil her bireyin bilmesi gereken ancak vejetaryen bireylerin ekstra hassasiyete sahip olması gereken konular vardır. Öncelikle her bireyin günlük kalori ihtiyacını bilmesi ve ideal kilosuna göre ihtiyacı olan besin değerlerini öğrenmesi gereklidir. Bu bilgiler üzerinden tüketmesi gereken karbonhidrat, protein ve yağ dengesini kurabilir ve aynı zamanda ihtiyacı olan vitamin ve mineraller hakkında bilgi sahibi olabilir.
Vejetaryen beslenmede bu denge ve ihtiyaçlar daha çok önem teşkil etmektedir. Vejetaryen beslenmede kişinin ideal kilosuna gelmesi ve bunu korumaya yönelik adımlar atması önerilir. Dolayısıyla günlük hayatına beslenme alışkanlıklarını entegre etmeli ve vücudundaki değişikliklere göre beslenme sürecinde de küçük değişikliklere gitmelidir. Bu değişiklikler ile ideal kilosunu koruyabilir ve karbonhidrat, protein ve yağ dengesini kendini açısından en faydalı olacak şekilde koruyabilir. Bu kolesterol gibi çok sayıda problemin de önüne geçecektir.
Aynı şekilde vitamin ve minerallerin ihtiyaca yönelik olarak devamlı tüketilmesi, özellikle D, B2, B12 vitaminleri ile kalsiyum, demir, çinko, selenyum, iyot dengesinin iyi sağlanması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki besin çeşitliliği kişi hangi beslenme modelini tercih ederse etsin oldukça önemlidir ve mutlaka başta su olmak üzere iyi oranda sıvı tüketimiyle desteklenmelidir.
Köşe Yazısı: DR. İlker EMİRCAN
Ayrancılar Özel Medifema Hastanesi Dahiliye Uzmanı
Vücudumuzdaki hareketlerin sağlıklı bir şekilde işlevselliğini sürdürmesinde ana karakterlerden biri olan kaslarımız, çeşitli durumlardan kaynaklı olarak kas ağrısı sendromlarına ve fibromiyalji gibi rahatsızlıklarla karşımıza kötü sonuçların çıkmasına sebebiyet verebilirler.
Bu sebeplerin oluşumu çoğu zaman fiziksel değil psikolojik etmenlerden kaynaklı gelişebilir ve stresin etkisi oldukça büyüktür. Dolayısıyla yaptığımız işlerin dahi etkisi oldukça fazladır. Kas ağrı sendromlarında genellikle bir tetik nokta oluşumu görülmektedir ve bu tetik nokta çoğunlukla omuz üstünde, boyun bölgesinde ve sırtta görülmektedir. Kas sertliği olarak kendini gösteren bu rahatsızlık gün geçtikçe problemli komplikasyonlar yaratabilir. Elbette tetik noktanın bu bahsedilen bölgeler dışında oluşması da mümkündür. Tetik nokta oluşumu ilgili bölgedeki kasın veya kas gruplarının ani veya oldukça yavaş bir şekilde yüksek şiddetli olarak yıpranması durumundan kaynaklanmaktadır. Bu sebeple de stresin etkisi oldukça fazladır çünkü stresle kaslarımıza binen etki zararlı durumların oluşumunu tetiklemektedir.
Elbette bu tetik noktalarının oluşmasında diğer hastalıkların da etkisi büyüktür. Özellikle kas-iskelet sistemini doğrudan etkileyen hastalıklar burada negatif etki yaratabilir. Boyun ve bel fıtığı gibi rahatsızlıklar burada örnek teşkil etmektedir.
Genellikle tetik noktanın tespiti ve içine sokulan iğneler ile tedavisi mümkündür. Fibromiyaljiye göre standart kas ağrısı sendromlarının tedavisi daha kolaydır. Bu tedavi süreci tam iyileşme için elbette fiziksel egzersizler ile desteklenmeli ve fiziksel egzersizler bu tip problemlerin tekrarlanmaması adına sürdürülmelidir çünkü kas ağrısı sendromları ve fibromiyalji tekrarlayıcı karakterde hastalıklardır.
Diğer kas ağrısı sendromları gibi kas-iskelet sistemi kökenli olan fibromiyalji, çoğunlukla sırt, boyun, omuz ve kalça bölgelerinde görülmekle birlikte; ani ataklar ve birbirini takip eden sancılı eklem ağrıları, yorgunluk süreçleri içermektedir.
Fibromiyalji hastalığıyla mücadele eden hastalar genellikle gün içinde çok yorgunluktan yakınırlar. Şiddetli aktiviteler yapmamaları halinde dahi yüksek yorgunluk hissiyle mücadele ederler ve bu da konsantrasyonlarında problem oluşumunu tetikler. Genel bir sersemlik haline giren hastalar bu süreçte daha çok stresli olurlar ve bu da dinamo etkisi yaratarak problemin daha da büyümesini sağlar ve oldukça gergin bir kişilik profili sergilenmesine yol açar.
Halihazırda fibromiyaljinin oluşum nedenlerinin birçoğu da psikolojik etmenler kökenlidir. Stres, kaygı, depresyon, uykusuzluk gibi problemler fibromiyaljinin oluşumunu tetiklediği gibi hastalık süresince gittikçe artış göstererek hastaların yaşam kalitelerini büyük oranda düşürür. Ayrıca kontrolsüz spor yapan kişilerde veya tam tersi neredeyse hayatını hareketsiz devam ettiren kişilerde görüldüğü gibi, soğuk havalarda da görülme riski artmaktadır.
Fibromiyaljinin tedavi uygulamalarında çeşitli yöntemlere başvurulmaktadır. Fibromiyalji fizik tedavi ve rehabilitasyon alanında birbirinden farklı uygulamalarla kontrol altına alınabilir. Öncelikle egzersiz tedavileriyle rahatsızlıkta rahatlama sağlanabilir. Egzersiz tedavilerinin hissettireceği mutluluk hissi de hastalığın kontrol altına alınmasında etkili rol oynayacak faktörler arasında yer almaktadır.
Çeşitli tıbbi cihazlar ve tıbbi yöntemler de aynı şekilde uygulanabilmektedir. Bu yöntemler arasında bölgesel enjeksiyonlar, ozon tedavisi, elektroterapi uygulamaları, sıcaklık ajanları, çeşitli masaj ve germe-gevşeme süreçleri, Prp uygulamaları, nöralterapi, proloterapi ve manipülasyon tedavileri sayılabilir.
Fibromiyaljinin psikolojik kökenli olduğunu unutulmamalıdır. Fibromiyalji gibi kas ağrı sendromları için öncelikli tedavi insanın psikolojisinde başlamalıdır. Bu tedavi yöntemleriyle birey iyi hissedebilir ve iyileşme gösterebilir ancak fibromiyalji tekrarlayabilen bir hastalık çeşididir. Dolayısıyla bu tedavi yöntemlerinden yaralanılsa dahi kişi psikolojisini dengede tutacak mental güce erişmeli ve kendini stresin kötü etkilerinden korumanın yollarını bulmalıdır. Ancak bu şekilde kas ağrısı sendromları ve fibromiyalji konusunda net bir ilerleme sağlanması mümkündür.
Köşe Yazısı: DR. İlker EMİRCAN
Çocukluk çağında obezite çocukları ve ergenleri etkileyen ciddi bir tıbbi durumdur. Birçok obez çocuk özellikle ebeveynlerden bir veya her ikisinin de obez olduğu durumlarda obez yetişkinler haline gelmektedir. Çocukluk çağında görülen obezite diyabet, yüksek tansiyon, kolesterol, karaciğer ya da böbrek hastalıkları gibi rahatsızlıkların yolunu açmaktadır. Bunun yanında zayıf özgüvene ve depresyona neden olabilir.
Çocukluk çağında görülen obeziteyi yenmenin en iyi yöntemlerinden biri ailenin tüm yeme ve egzersiz alışkanlıklarını iyileştirmektir. Bu davranışlar ebeveynlerin çocuklarının sağlığını şimdi ve gelecekte korumasına yardımcı olur.
Ebeveynler çocuklarının fazla kilo aldığından endişe ediyorsa doktora başvurmalıdır. Doktor çocuğun büyüme ve gelişme durumunu, ailenin boy kilo ağırlık geçmişini, yaşıtlarına kıyasla ne durumda olduğunu dikkate alacaktır. Bu veriler çocuğun kilosunun sağlıksız bir aralıkta olup olmadığını belirlemeye yardımcı olabilir.
Çocukluk çağında obeziteyi önlemenin kesin bir yolu bulunmasa ve bazı durumlarda genetik faktörler etkili olsa da ebeveynlerin alabileceği türlü önlemler obezitenin görülme ihtimalini azaltmaya yardımcı olacaktır.
Çocuğun şekerli içecek tüketimini sınırlamak, bol miktarda meyve ve sebze tüketmesini sağlamak, özellikle fast-food restoranlarında olmak üzere dışarıda yemek yemeyi sınırlamak ve dışarıda yemek yendiğinde çocuğa daha sağlıklı seçimler yapmayı öğretmek, yaşa uygun porsiyon boyutları belirlemek, gün içinde ekrana bakma süresini sınırlamak ve çocuğun yeterince uyku aldığından emin olmak obezitenin önüne geçmede alınabilecek önlemler arasında sayılabilir.
Çocukluk çağında görülen obezitenin tedavisi çocuğun yaşına ve başka tıbbi durumları olup olmadığına bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Tedavi genellikle çocuğun beslenme alışkanlıklarında ve fiziksel aktivitelerinde yapılan değişiklikleri içerir. Çocuk hem porsiyon hem de besin değeri bakımından doğru beslenmeli ve daha fazla hareket etmelidir. Bazı durumlarda tedavi türlü ilaçları veya kilo verme ameliyatını içerebilir.
Obezite tedavisinde yapılan küçük değişiklikler bile çocuğun sağlığında büyük bir fark yaratabilir. Genellikle şeker, yağ ve kalorisi yüksek olan çerezler, krakerler gibi paketlenmiş gıdalar azaltılmalı, sağlıklı atıştırmalıklara yönelinmelidir. Şekerli içecekler yüksek kalorileri karşılığında az miktarda besin değeri sağlar. Bu nedenle bu tarz içeceklerden uzak durulmalıdır.
Bunların yanında televizyon ya da bilgisayar ekranının önünde yemek yemesi çocuğun hızlı yemesine ve tükettiği besin miktarının farkına varamamasına neden olabilir. Çocukların yetişkinler kadar besine ihtiyacı yoktur. Tabakta yemek bırakması anlamına gelse bile, çocuğun doyduğunda yemek yemeyi bırakmasına izin verilmelidir.
Özellikle çocuklar için sağlıklı bir kiloya ulaşmanın ve sabit tutmanın kritik bir parçası fiziksel aktivitedir. Fiziksel aktiviteler kalorileri yakar, kemikleri ve kasları güçlendirir ve çocukların gece iyi uyumasına ve gündüz uyanık kalmasına yardımcı olur.
Çocuklukta kurulan iyi alışkanlıklar ergenlikte görülen hormonal değişikliklere ve aşırı yemek yemeye neden olan sosyal etkilere rağmen çocukların ağırlıklarını korumalarına yardımcı olur. Aktif çocukların daha zinde yetişkinler olma olasılıkları daha yüksektir.
Çocukluk çağında görülen obezitede genel kilo verme planının bir parçası olarak bazı durumlarda ilaç tedavisine başvurulması gerekebilir. Bu ilaçlar mutlaka doktor kontrolünde kullanılmalıdır, aksi takdirde ciddi komplikasyonlara neden olabilir.
Kilo verme ameliyatları yaşam tarzı değişiklikleri ile kilo veremeyen ve obezite problemi yaşayan ergenler için bir seçenek olabilir. Cerrahi kilo verme işlemleri de her türlü ameliyatta olduğu gibi potansiyel riskler ve uzun vadede türlü komplikasyonlar görülme ihtimali taşımaktadır. Avantaj ve dezavantajlarının doktor tarafından değerlendirilmesi gerekir.
Çocuğun kilosu, ameliyatın potansiyel risklerinden daha büyük bir sağlık tehdidi oluşturuyorsa doktor zayıflama ameliyatlarını önerebilir. Bunun yanında kilo verme ameliyatı mucize bir tedavi yöntemi değildir. Çocuğun ya da ergenin aşırı kilosunun tamamını kalıcı şekilde kaybedeceği anlamına gelmez ve sağlıklı bir diyet ve düzenli fiziksel aktivite ihtiyacının yerini alması mümkün değildir.
Köşe Yazısı: DR. İlker EMİRCAN
Koah yani Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı, bronşların tıkanması nedeniyle gelişen bir hastalıktır. Akciğerlerde bulunan bronşlar aslında hava kesecikleridir. Bu hava keseciklerinin
tıkanmasıyla birlikte solunumda zorluk yaşanır ve nefes darlığı yakınmaları başlar.
Koah kronik bir hastalıktır. Burada bronşların işlevini incelemek gerekir. Bu hava kesecikleri, ciğerlere dolan temiz havayı emme göreviyle temiz havanın içindeki oksijenin kan ve dokulara ulaştırılmasında önemli bir rol oynar. Koah tanısı konulmuş kişilerdeyse bu mekanizma bu şekilde işlemez.
Tıkanmış olan hava kesecikleri görevlerini tam anlamıyla yerine getiremezler ve akciğerler kapasitelerinin altında çalışmaya başlar. Temiz havayla alınan oksijenin kan ve dokulara
transferinin gerçekleşmesinde de aksaklıklar meydana gelir.
Hafif koah olarak adlandırılan ilk evrede aktivite gerektiren işlerde başarılı olamama durumu başlar ve nefes darlığının ilk belirtileri görülür. Orta koah evresinde henüz uykuda hissedilmese
de günlük işlerin yapımında hastaları rahatsız eden nefes darlığı gelişimi görülür. Ağır koah döneminde nefes darlığı artık uykuyu bölmeye başlar ve günlük aktivitelerin yapımında çok net
aksaklıklar meydana gelmeye başlar. Çok ağır koah evresi ise nefes almanın ciddi manada güçleştiği, birkaç basamak çıkmanın hatta ev içinde yürümenin bile kişiyi zorladığı durumlar
oluşur. Daha tehlikeli hastalıkların gelişimi başlayabilir ve hastanın oksijen desteğine bağımlı olması ihtimali doğabilir.
Koah için kötü alışkanlıklar birincil neden rolündedir. Özellikle sigara ve tütünlü mamullerin tüketimi kişiyi daima risk grubunda tutacak birincil etmendir. Bu tip ürünlerin kullanılması hatta
dumanlı ortamlarda fazla bulunarak dumana maruz kalmak dahi koah oluşumunu tetikleyebilir. Sigara ve türün ürünlerinin dışında, kirlenmiş havanın da koah oluşumunda etkisi büyüktür.
Özellikle dumanlı, tozlu veya kimyasal maddelerin kullanıldığı ortamlarda çalışan insanların koah risk grubunda oldukları bilinmektedir. Bunun dışında bronşların kapanmasını sağlayacak her türlü problem koah için tehlike arz etmektedir.
Akciğer kapasitesine göre tam işlevde çalışmadığı zaman çeşitli yakınmalar başlamaktadır. Bu yakınmalar balgam, göğüste ağrı, nefes darlığı gibi şikayetler olabilir. Özellikle sigara kullanan
bireylerde bu tip yakınmaların üzerinde çok fazla durulmaz ve hayata aynı şekilde devam edilir ancak müdahale edilmezse bu yakınmaların şiddetli git gide artacaktır. Özellikle ilk dönemlerde efor gerektiren hareketlerde başarılı olamama durumu gözükmektedir. Merdiven çıkmak, uzun rotalarda yürümek ya da kısa ama hızlı rotalarda ilerlemek güçleşir. Nefes darlığından kaynaklı yaşanan bu problemler zamanla şiddetlenerek aktivite güçlüğünü ileri seviyeye taşır hatta hastalar aktivite göstermiyorken dahi nefes darlığı problemi yaşamaya başlar.
Nefes darlığının yanında öksürük ve balgam da koah belirtileri arasında en sık rastlanan yakınmalardır. İlk dönemlerde özellikle sabah uyandıktan sonra balgam atımı görülmektedir. İleri
dönemlerdeyse şiddetli öksürükle birlikte balgamın yaşattığı yakınmalarda da artış gözükmektedir.
Ayrıca koah, cinsel güçsüzlük, terleme, baş ağrısı ve çarpıntı, sinirli olma hali, yorgunluk ve zayıflama, uyuşma ve titreme gibi farklı belirtiler de gösterebilir.
Koah tedavisinde hastalığın kesin olarak ortadan kaldırılması değil, yakınmaların ve diğer tüm rahatsızlıkların duraklatılarak kontrol altına alınması ve hastanın hayat standardının iyileştirilmesi amaçlanmaktadır. Tedavi için olmazsa olmaz başlangıç elbette sigara gibi tüm tütün ürünlerinin bırakılmasıdır. Sigara tüketimi bırakılmadığı takdirde iyileşme sağlanması büyük oranda mümkün değildir. Ancak sigara bırakılırsa hava keseciklerindeki tıkanma zayıflar ve bu tıkanmanın zayıflamasıyla birlikte yavaş yavaş akciğerler eski kapasitesine yakın bir biçimde çalışmaya başlar. Bu da nefes darlığının azalmasına sebebiyet verir. Bu kapsamda koah hastalarının bağımlı oldukları tütün ürünlerini bırakmaya yönelik adımları takip etmeleri gerekmektedir. Bu esnada düzenli bir hayat modeline geçilmesi, çok fazla kilo alınmaması ve çok kilolu hastaların kilo vermesi sağlıkları için faydalı olacaktır.
Köşe Yazısı: DR. İlker EMİRCAN
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.