Diyabet (şeker hastalığı) bu hastalıklardan bir tanesidir. Günümüzde değişen yaşam koşullarıyla beraber birçok hastalık hayatımıza anlamlı bir yer tutmaya başladı. Diyabet kanda dolaşan glukoz, yani kan şekeri yüksekliği ile seyreden bir metabolizma hastalığıdır.
Pankreastan salgılanan özel bir hormon(insülin ) hormonu, vücuttaki glukoz metabolizmasını düzenler. İnsülin hormonu üretiminin herhangi bir nedenle yetersiz olması veya hiç olmaması, ya da vücut dokularının insüline karşı duyarsız hale gelmesiyle şeker hastalığı ortaya çıkar. Diyabet çeşitleri aşağıdaki şekilde sınıflandırılır:
· Tip 1 Diyabet (İnsüline bağımlı diyabet): Genellikle çocukluk döneminde ortaya çıkan, pankreasta insülin üretiminin yetersiz olması veya hiç olmaması kaynaklı ve dışarıdan insülin alımının zorunlu olduğu diyabet hastalığı türü
· Tip 2 Diyabet: Hücrelerin kan şekerini düzenleyen insülin hormonuna karşı duyarsızlaşması sonucunda görülen diyabet hastalığı türü
· Latent Autoimmune Diabetes in Adults (LADA): İleri yaşlarda görülen, otoimmün (bağışıklık sistemindeki çalışma bozukluğu sebebiyle vücudun kendi kendine zarar vermesi) kaynaklı Tip 1 diyabet benzeri insüline bağımlı diyabet hastalığı türü
· Maturity Onset Diabetes (MODY): Erken yaşta görülen Tip 2 diyabet benzeri diyabet hastalığı türü
· Gestasyonel Diyabet: Gebelik sırasında gelişen diyabet hastalığı türü
Yukarıda belirtilen diyabet türleri haricinde halk arasında gizli şeker hastalığı olarak adlandırılan pre-diyabet dönemi, Tip 2 diyabet oluşumunun öncesinde kan şekerinin diyabet tanısı koymak için yeterli yükseklikte seyretmeden hafif bir yükseklik eğiliminde olduğu, doğru tedavi ve diyet ile birlikte diyabet oluşumunun önüne geçilebildiği veya yavaşlatılabildiği dönemdeki durumdur.
Gizli şeker halk arasında popüler bir terimdir. Bir kişinin kan şekeri düzeyleri olması gerekenden yüksektir ancak diyabetik olarak kabul edilebilecek yüksek sınırlar içinde de değildir. Bu tür hastalarda yapılan analiz sonucunda elde edilen değerler normal aralıkta değildir. Ancak Tip 2 diyabet tanısı konulacak kadar yüksek de değildir. Bu durumlarda tıbben gizli şeker tanısı konulur. Gizli şeker hastaları diyabet hastası olarak kabul edilmeseler de aslında diyabet adayıdırlar. Yüksek risk grubunda oldukları için gizli şeker tanısı alan hastaların gerekli önlemler muhakkak alınması gerekmektedir. Ülkemizde en çok görülen Tip 1 Diyabet ve Tip 2 Diyabet tipidir. Bu diyabet türlerinden detaylı bahsetmek istersek şu detaylardan bahsedelim.
Tip 1 diyabet sıklıkla çocuk ve genç yaşta ortaya çıkan Juvenil Tip olarak da adlandırılan diyabet tipidir. Pankreasta beta hücrelerinden insülin hormonu salınımında bir bozukluk mevcuttur. Tip 1 diyabet hastalığında bilinmeyen nedenlerle bağışıklık sistemi, pankreas beta hücrelerine saldırır ve tahrip eder. Bu tahribat %80 düzeyine ulaştığında Tip 1 diyabet ortaya çıkar. Birinci derece akrabalarında Tip 1 diyabet olanlarda ve çok sayıda Tip 2 diyabet yakını olanlarda Tip 1 diyabete yakalanma riski yüksektir. Tip 1 Diyabet Tanısını koymak için açlık ya da tokluk fark etmeksizin herhangi bir zamanda ölçülen kan glukoz düzeyi 200 mg/dl üzerinde ise Tip 1 Diyabet tanısı konur. Bu hastaların idrar tetkiklerinde normal şartlarda bulunmaması gereken şeker saptanır. Kortizon gibi bazı ilaçların kan şekerini yükselttiği göz önünde bulundurularak şeker hastalığından şüphelenilen tüm hastalarda (Tip 1 ve Tip 2) tanı konmadan önce hastanın bu tip ilaçların kullanmadığından emin olunmalıdır.
Tip 2 diyabet toplumda en sık görülen diyabet formudur. Tip 2 diyabet hastalarında pankreastan insülin salınımında ya da insülinin dokulara etki etmesinde bir bozukluk yoktur. Bu hastalarda beta hücrelerine karşı antikor saptanmaz, yani otoimmün bir bozukluktan bahsedilemez. İnsülinin salgılanmasında azalma ya da dokulardaki glukoz emiliminde bir bozukluk söz konusudur. Tip 2 diyabette karaciğer ya da diğer dokularda giderek artan bir insülin direnci ya da pankreasta insülin salınımı bozukluğu saptanır. Tip 2 diyabet, obezite ile yakından ilişkilidir. Yakınlarında Tip 2 diyabet izlenen ya da gebelikte hamilelik şekeri saptanan hastalarda Tip 2 diyabet gelişme riski daha yüksektir. Tip 2 diyabet tanısı kan şekeri düzeyinin 126 mg/dl’nin üzerinde saptanmasından sonra yapılan glukoz yükleme testi ile konur.
Tip 2 diyabet tanısı koymak için açlık kan şekeri bakılır. En az 8 saat açlıktan sonra ölçülen açlık kan şekerinin 126 mg/dl üzerinde olması halinde “Oral Glukoz Tolerans Testi (OGTT)” yapılır. OGTT’de yine en az 8 saatlik açlığı takiben bireylere içinde 75 gr glukoz çözdürülmüş su içirilir. 1., 2. ve 3. saatlerde kan alınarak tokluk kan şekeri ölçülür. Genelde kabul edilen 2. saatteki ölçümde kan şekerinin 200 mg/dl’nin üzerindeyse Tip 2 diyabet tanısı konur. OGT-T’de 2. saatte yapılan kan şekeri ölçümünde değer 140-199 mg/dl arasında çıkarsa ‘bozulmuş glukoz toleransı’ tanısı konur. Bu bireylerde ilerde Tip 2 diyabet gelişme ihtimali yüksek olduğundan hastalar yakın takibe alınmalıdırlar. HbA1C (glukozillenmiş hemoglobin) normalde diyabet hastalarında kan şekeri regülasyonunun ölçümünde kullanılan bir testtir.
Hemoglobin alyuvarlarda bulunan ve kanda oksijenin taşınmasını sağlayan bir proteindir. Glukozla birleşen hemoglobin tipine HbA1C denir ve değeri normal bireylerde %4,7 ila %5,6 arasındadır. Normalde diyabet tanısı konduktan sonra kan şekerinin 3 aylık ortalama takibini yapmak için kullanılır ve doğru kan şekeri regülasyonu için %6,5’in altında olması beklenir. Diyabetin takibinde hedef glukoz seviyesi ölçümünden ziyade hedef HbA1C takibi kullanılmaktadır. Son yıllarda bazı araştırmacılar %6 üzerinde saptanan HbA1C değeriyle de diyabet tanısı konabileceğini tartışmaktadırlar.
Beslenme yoluyla kana geçen glukoz, insülin hormonu eksikliğinde hücreler tarafından emilemez ve kan şekeri yükselir. Kan şekerinin kanda yükselmesine ‘hiperglisemi’ denir. Hiperglisemi teşhisi için 8 saatlik açlığı takiben yapılan kan şekeri normal değerinin 100-110 mg/dl olması gereklidir.
Kandaki kan şekeri yüksekliği kontrol altına alınmazsa ve yükseklik sürekli devam ederse iç organlarda ciddi yapısal hasarlara sebep olur. Diyabetin kan şekeri yüksekliğine bağlı olan belirtileri diyabetin klasik 3P belirtisi olarak adlandırılır. Bu belirtiler şu şekilde sıralanabilir;
Bunların dışında sık görülebilecek diğer diyabet belirtileri arasında;
· Yorgunluk ve halsizlik,
· Ağız kuruluğu,
· Sık ve aşırı acıkma,
· Açlığa tahammülsüzlük,
· Ağızda aseton kokusu,
· İstem dışı kilo kaybetme,
· Göz merceğinden sıvı çekilmesine bağlı olarak bulanık görme,
· Görme bozuklukları izlenebilir.
· Yüksek kan şekerinin sinirlerde yaptığı hasara bağlı olarak özellikle ayak tabanlarında olmak üzere;
· Ellerde ve ayaklarda hissizlik,
· Ellerde ve ayaklarda yanma,
· Ellerde ve ayaklarda batma hissi tarzında nöropatik ağrı izlenebilir.
Kan şekeri yüksekliğinin yara iyileşmesini bozması sebebiyle geçmeyen yaralar da şeker hastalığı belirtisi olabilir.
Diyabet hastaları genellikle özel bir diyet uygularlar. Diyabet diyeti ya da diyabet beslenmesi en sağlıklı yiyecekleri ölçülü miktarlarda yemek ve düzenli yemek saatlerine bağlı kalmak anlamına gelir. Şeker hastalarının beslenme düzeninde, doğal olarak besin açısından zengin, yağ ve kalori açısından düşük olan sağlıklı bir beslenme tercih edilmelidir. Temel unsurlar meyveler ve sebzelerle tam tahıllardır. Aslında diyabet beslenmesi çoğu kişi için en iyi beslenme planlarından biri olabilir. Diyabetiniz veya pre-diyabetiniz varsa, doktorunuz muhtemelen sağlıklı bir beslenme planı geliştirmenize yardımcı olması için bir diyetisyene görünmenizi önerecektir. Bu beslenme düzeni kan şekerinizi (glikoz) kontrol etmenize, kilonuzu yönetmenize ve yüksek tansiyon ve yüksek kan yağları gibi kalp hastalığı risk faktörlerini kontrol etmenize yardımcı olabilir. Şeker hastalığında düzenli kontrol şarttır. Şeker başka pek çok hastalığı tetikleyebileceği için düzenli sağlık taraması gerektirir.
Diyabet tek başına sağlık sorunu olmasının yanında başka hastalıklarında görülmesine neden olabilir. Diyabette diyet ve ilaç kullanımlarına dikkat etmek çok önemlidir. Bu konulara dikkat etmezsek uzun bir süre kan şekerinin yüksek olması, büyük ve küçük damarları ve sinirleri tahrip eder. Tahribat hangi organda ise ona ait sorunlar görülür. Kardiyovasküler hastalık : Birçok ülkede, kardiovasküler hastalık ya da dolaşım sistemi hastalığı diyabetli kişiler arasında en başta gelen ölüm sebebidir. Diyabetli kişilerde kalp hastalığı ya da inme riski 2-5 kat daha fazladır. Bacaklardaki damarlar da etkilenir ve bu nöropatiyle beraber amputasyona yol açabilir.
Retinopati (Gözlerin hasar görmesi): Yetişkinlerdeki körlük ve görme bozukluğunun önde gelen sebebidir. 15 yıl boyunca diyabetik olan, şekeri kontrolsüz kişilerin %2’si kör olurken, % 10’unda ağır görme bozukluğu gelişir.
Nefropati (Böbreklerin hasar görmesi): Diyabetli kişiler için büyük bir tehdittir. Kontrolsüz tip 1 diyabetli kişilerin % 40’ında 50 yaşına geldiklerinde diyaliz ve/veya böbrek nakli gerektirebilecek, ağır böbrek hastalığı gelişebilir.
Nöropati (Sinirlerin hasar görmesi): Diyabetli kişilerin en az yarısını etkiler. Diyabetik sinir hastalığı, bacaklarda ve ayaklarda duyu kaybına yol açabilir ve bu da ayak yarası ve bacak kesilmesi ile (amputasyon) sonuçlanabilir. Bacak amputasyonlarında kaza dışı nedenlerin başında maalesef diyabet gelmektedir. Diyabetik sinir hastalığı ayrıca iktidarsızlığa da yol açabilir.
Ayak komplikasyonları İmpotans (Cinsel güçsüzlük)
Köşe Yazısı: Gülsüm Yağcı GİTMİŞ
GÜNCEL
24 Kasım 2024EĞİTİM
24 Kasım 2024EĞİTİM
24 Kasım 2024GÜNCEL
24 Kasım 2024GÜNCEL
24 Kasım 2024GÜNCEL
24 Kasım 2024GÜNCEL
24 Kasım 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.